Sendikal Platform: “Bu Ülkeyi Kim Yönetiyor ?!”

0
187

1 Şubat 2019 tarihinde Cumhurbaşkanı Akıncı’ya destek amacıyla Sendikal Platform olarak Cumhurbaşkanlığı önünde basın açıklamamız gerçekleşti.

Basın açıklamamızın ardından TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na iletilmek üzere mektup vermek amacıyla TC Lefkoşa Büyükelçiliği’ne yüründü ancak polisin Şehitler Abidesinden elçiliğe kadar olan yolu güvenlik gerekçesiyle kapatması üzerine mektup teslim edilemedi.

Başkanımız Selma Eylem TC Elçiliği önünde polis engeliyle karşılaşılarak mektubun dahi verilmesine izin verilmemesine tepki göstererek “Bir çok dairemizde, Eğitim Bakanlığında da Elçilikten görevlendirilen kişiler görev yapıyor, bu ülkeyi alt yönetim haline getirmiş vaziyettediler.  Sayın Başbakana buradan çağrı yapıyoruz: bizler için bu kabul edilebilir bir durum değildir, Polis size bağlıysa gereğini yapacaksınız, bu şekilde kendi yolumuzda yürümemiz, bir mektup dahi vermemiz engelleniyorsa, bu ülkeyi siz yönetmiyorsunuz demektir” ifadelerini kullandı.

Bu durumu protesto ederek, kısa süreli oturma eylemi gerçekleştirdik.

 

Sn. Mevlüt Çavuşoğlu’na Mektup:

01/02/19

Sn. Mevlüt Çavuşoğlu

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı;

Yakın geçmişte adamıza yaptığınız ziyarette ortaya koyduğunuz siyasi tutum ve söylemleri, siyasi irademize yönelik baskı olarak algıladığımızı vurgulamak isteriz. Kıbrıs Sorunu’nun yaratılmasında taraf garantör ülkelerden biri olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Dışişleri Bakanı olarak sizlere bazı gerçekleri hatırlatma gereği duymaktayız.

Kıbrıs Cumhuriyeti, kuruluş antlaşmalarının altında Türkiye’nin de imzası olan Kıbrıslı Elen ve Kıbrıslı Türklerin siyasi eşit ortağı olduğu federal üniter bir devlettir. Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş antlaşmalarında Türkiye, Yunanistan ve İngiltere bu cumhuriyetin toprak bütünlüğünü ve anayasal nizamını korumakla sorumlu “garantör ülkeler” olarak yetkilendirilmişlerdir.

1963 yılında iki toplum arasında başlatılan sıcak çatışmalar sonrası Kıbrıslı Türklerin siyasi eşit ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kontrolü tamamen Kıbrıslı Rumlara geçmiş olup, 4 Mart 1964 yılında Birleşmiş Milletler de oylanan 186 sayılı karara, Türkiye Cumhuriyeti’nin onay vermesi, Kıbrıslı Rumların egemenliğindeki cumhuriyetin uluslararası tanınmışlığını getirmiştir.

1974 yılında faşist Yunan Cuntası’nın yaptığı askeri darbe gerekçe gösterilerek adada devam eden çatışmaları sonlandırmak ve garantörlük sorumluluğu çerçevesinde tek taraflı askeri müdahalede bulunan Türkiye Cumhuriyeti Devleti uluslararası hukuğu gerekçe göstererek hareket etmiştir.

1974 yılı sonrası Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de destek verdiği iki bölgeli, iki kesimli federal çözüm modeli 1977 ve 1979 yıllarında iki toplum tarafından kabul edilmiş olup, Birleşmiş Milletler tarafından da onaylanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1974 yılından sonra Cenevre Sözleşmeleri’ne aykırı olarak sistematik şekilde adaya nüfus taşıyarak demografik yapıyı bozmuş, 1983 yılında ise adanın bütünlüğüne aykırı olarak ayrı devlet ilan ettirerek, Kıbrıslı Türkleri uluslararası hukukun dışına itilmesinin önünü açmıştır.

Kıbrıs Türk toplumu içinde bulunulan durumdan çıkışın iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı federal çözüm olduğuna inandığından dolayı gerek Annan Planı’na gerekse de çözümle ilgili Birleşmiş Milletler süreçlerine destek vermiş, en son 11 Şubat 2014 tarihinde varılan yazılı anlaşmaya da destek vermeye devam etmektedir. Annan Planı referandumu sonuçları Türkiye cumhuriyeti Devleti tarafından uluslararası alanda kullanılmaktadır. Ancak TC’nin gümrük birliği uğruna, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye tek taraflı kabul edilmesine onay vermesi ile Kıbrıslı Türkler siyasi rehine haline getirilmiştir

Gelinen durumda adada yaratılan ayrılıkçı statükonun devamını öngören iki devletli çözümün tezinin Kıbrıs Türk toplumunun uluslararası hukuktan daha da dışladığı 1983 yılından beri yaşanan tecrübe ile öğrenilmiştir. Sizin Kıbrıs Türk toplumunu uluslararası hukukun dışına iten önerileri masaya getirmenizi şiddetle reddederiz. Ayrı devlet tezi, altında imzanız olan Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş antlaşmalarına ve Birleşmiş Milletler kararlarına aykırı olduğu gibi, Kıbrıs Türk toplumunun 1960’ta kazandığı uluslararası haklarını da tamamen ortadan kaldıran bir öneridir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenlerin ve öngörüsüz Kıbrıslı Türk siyasetçilerin maceracı milli politikalarının acısını toplum olarak çekmeye devam ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tanımadığını söylediği Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki Kıbrıslı Rumlarla her türlü kültürel ve sportif faaliyeti sürdürürken, Kıbrıs Türk toplumu ile hiçbir resmi spor etkinliği bile yapmamaktadır.

Bu gerçekler ortada dururken, laik, demokrat batı kültürü içinde uyumlu hoşgörülü bir toplumsal yapı geliştiren bizlere yönelik Suudi Arap kültürünü din diye dayatan, din işlerini siyasete karıştıran ideolojik okul modellerini “halk istiyor” diye uyduruk bir gerekçenin arkasında saklanarak dayatma yapmak siyasi irademize ve iç işlerimize müdahaledir. Kıbrıs Türk toplumunun hoşgörülü toplumsal yapısı adamızda devam eden siyasi süreçlerde “dinin” asla bir çatışma nedeni olmamasından anlaşıldığı gibi linç kültürümüz de hiçbir zaman olmamıştır.  Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasında bile eğitim işleri toplumlara bırakılırken, farklı bir ülkenin dışişleri bakanı olarak yaptığınız açıklama diplomatik etiğe de uygun değildir.

Bir toprağın dostluğu üzerinde yaşayan insanların dostluğu ile ölçülür. Adamızın stratejik önemi ve zengin enerji kaynaklarının sizin de dahil olduğunuz birçok ülkenin ilgisini çektiğini biliyoruz. Kıbrıs Sorununun çözümsüzlüğünün arkasında yatan temel nedenin de bu olduğunun farkındayız. Bu çerçevede yapılan açıklamaların karşılıklı saygı temelinde olması, dostluğu sürekli kılacaktır.

Özellikle “tek adam” söyleminiz de diplomatik dile yakışmayan bir söylem olup, siyasal iradeye müdahale anlamı taşıdığı açıktır. 1963 yılından sonra Kıbrıs Türk toplumu tek adam yönetiminin ne anlama geldiğini, hukukun üstünlüğünün konuşulmasının bile yasak olduğu günleri yaşayarak kanı ve gözyaşı ile ödeyerek öğrenmiştir. Anlaşılan odur ki, Türkiye’de bu model yeni denendiği için tecrübe eksikliğiniz olduğunu açıklamalarınızdan anlamaktayız. Bu çerçevede Kıbrıs Sorunu gibi bir konuda oluşan ve sizin de destek verdiğiniz çözüm çerçevesinin tek adamın karar verdiği bir süreç olmadığını hatırlatır, Kıbrıslı Türklerin tek adam yönetimini asla benimsemediğini vurgularız.

Saygılarımızla,

   

Sendikal Platform içindeki Sendikalar;

Türk-Sen, Çağ-Sen, KTOEÖS, KTAMS, KTÖS, Basın-Sen, Daü-Sen, Daü-Bir-Sen,

Koop-Sen, Tel-Sen, El-Sen, BES, TES, Güç-Sen, Tıp-İş,

 

Destek veren Siyasi Örgütler:

Yeni Kıbrıs Partisi