“Federasyon yoluyla yeniden birleşme – Kıbrıs’ta barış içinde bir gelecek inşa etmek” konulu İki Toplumlu Tartışma Paneli Gerçekleştirildi

0
825

Birleşik Kıbrıs – İki toplumlu Barış İnisiyatifi olarak 12 Şubat 2019 tarihinde Ara bölgedeki Chateau Status’da TDP, DISI, AKEL Liderleri ile Federasyon yoluyla yeniden birleşme – Kıbrıs’ta barış içinde bir gelecek inşa etmek” konulu İki Toplumlu Tartışma Paneli gerçekleştirdik.

Çok sayıda Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum’un katıldığı panelde, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Başkanı, Başbakan Tufan Erhürman, Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) Genel Başkanı, Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Cemal Özyiğit, Avrupa Birliği Komisyonu Kıbrıs Temsilciliği Başkanı Ierotheos Papadopoulos, DISI Başkanı Averof Neophytou ve AKEL Genel Sekreteri Andros Kyprianou konuşma yaptı.

Panelin açılış konuşmalarını ise, Birleşik Kıbrıs – İki toplumlu Barış İnisiyatifi adına Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) Başkanı Selma Eylem ile Michalis Papapetrou gerçekleştirdi.


Kıbrıs sorununun çözümü için daha fazla vakit kaybedilmemesi gerektiğini anlatan Selma Eylem, liderlerden beklentilerinin, iki bölgeli iki toplumlu federal bir çözüme ulaşılması olduğunu kaydetti. Eylem, barışa ulaşmak için çalışmaya devam edeceklerini vurguladı.

Kıbrıslı Türkler uzun yıllardır TC tarafından uygulanan sistematik asimilasyon ve saldırı politikalarına karşı varoluş mücadelesi vermektedir diyen Eylem, Türkiye’nin de garantör olduğu Kıbrıs Cumhuriyetinin eşit ortağı olmaktan çıkartılıp hakları gasp edilmiş, TC tarafından dayatılan paketler ve boyun eğen hükümetler aracılığıyla uygulanan politikalarla Kıbrıs’ın kuzeyi bugün TC’nin arka bahçesi haline getirildiğini vurguladı.

Tacizler, tecavüzler, kriminal suçların her geçen gün arttığını, casinolar, gece kulüpleri, kara para aklama, bet ofisler, mafya, uyuşturucu, insan kaçakçılığının yanında TC bankaları, üniversiteleri ve otelleri ile ülkenin yeşil sermayeye peşkeş çekildiğini merkez bankasından polisine askerinden sivil savunmasına, vakıflar idaresine kadar her kurumuna el konulduğunu belirtti.

Nüfus politikasıyla demografik yapının bozulduğunu kaydeden Eylem, ekonomik paketler ve çıkarılan yasalarla alım gücü azaltılıp fakirleştirme, eğitim, sağlık gibi kamusal hizmetlerin bitirilmesinin hedeflendiğini, siyasi, sosyal, kültürel, dini dayatmalarla beraber kıyıların ve çevrenin yağma talanı yanında özelleştirme adı altında Kıbrıslı Türklere ait kurumlar TC sermayesine devredildiğini belirtti.

TC ile paralel götürülen eğitim sistemine 2011 yılından itibaren dini unsurların enjekte edilmesiyle başlayan ve kuran kursları, din işleri yasasıyla, dernekler, tarikatlar, külliyeler, cami bahçelerine yapılan oyun parklarıyla, işsiz öğretmenlerimiz iş beklerken TC’den öğretmen görevlendirme dayatmasıyla toplum mühendisliği hedeflendiğini, Eğitim aracılığıyla gerici, dinci, sorgulamayan, biat eden, farklılıklara tahammülü olmayan, bağımlı, boyun eğen bir toplum modeli yaratılmaya çalışılmakta olduğunu söyledi.

Eylem konuşması devamında “Kısacası, ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel dayatmalarla dönüştürme çalışmaları her geçen gün dozu artırılarak sürdürülmektedir. Ülkemizde gelinen bu durumun sorumlusu ise sadece TC değil, Kıbrıs Türk toplumu temsilcileri, Rum toplumu temsilcileri yanında hukuki sorumluluklarından kaçan AB ve BM gibi uluslararası camiadır.”dedi.

Eylem konuşmasına şu sözlerle devam etmiştir:

“Yaratılan yeni statükoyla adamız kalıcı fiziksel ve psikolojik bölünmeye doğru sürüklenmektedir. Kıbrıs’ın yarısını AB üyesi yapmak, diğer yarısında ise müktesebat uygulamamak, yani Kıbrıs Türk toplumunu kaderine terk etmek, TC ve diğer bazı kesimlerin kuzeyde yaratılan statükodan çıkar sağlamasına göz yummak,  insan hakları, AB yasaları ve uluslararası hukukun uygulanmasını sağlamamak hem yaratılan statükoda hem de  bölünmeye sürüklenmede  payı olması anlamı taşımaktadır.

Görüşmelerin bittiğini söyleyen, federasyon yerine farklı çözüm tezleri öneren, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşit ortaklığını ve liderini yok sayan çevreler Kıbrıs’ı bölmek için, hukuksuzluğu hukuk yapmak için aslında işbirliği yapmaktadır. Kıbrıs Cumhuriyeti siyasi eşitlik ve halkların self- determinasyon hakkını ortaklıktan yana kullanmasıyla kurulmuştur. Bugün bir taraf istedi diye veya bir taraf yok sayıyor diye Kıbrıs Türk toplumunun siyasi eşitliği ortadan kaldırılamaz.

Bölücü, ayrılıkçı söylem ve politikaları sürdürenler, doğalgaz arama yarışı ve kıta sahanlığı kavgası yaparak Akdeniz’de tansiyonun yükselmesine neden olanlar Kıbrıs sorununda gelinen tehlikeli noktayı göz ardı etmektedir. Gelinen bu noktada Kıbrıs sorunun çözümü için daha fazla gecikmeden somut adım atılması çok önemlidir.

BM güvenlik konseyinin son raporunda da belirttiği gibi iki bölgeli, iki kesimli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı federal çözüm masadadır. Raporun yanında BM’nin Sayın Lute’la ortaya koyduğu çabayı Sn Akıncı ve Sn Anastasiadis’in değerlendirip bir araya gelme ve görüşme kararı memnuniyet vericidir.

Birleşik Kıbrıs İki Toplumlu Barış İnisiyatifi olarak liderlerden beklentimiz her iki toplumun siyasi eşitliğinin ve tek egemenliğin, tek vatandaşlığın, tek uluslararası kimliğin olacağı iki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümü için olumlu adım atmaları ve ülkemizi çözüm ve barışa ulaştırmalarıdır.

“Bizler, ülkemizin yeniden birleşmiş, özgür ve demokratik bir ülke olması için, kalıcı barışın sağlanması ve barış kültürü oluşturulması için mücadele etmeye, bu yönde her türlü çabaya destek vermeye devam edeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.” diyerek konuşmasını sonlandırmıştır.


Etkinlikte konuşan Michalis Papapetrou da, Kıbrıs sorununun çözümü için 60 yıldır ortada olan tek çözümün, 2 bölgeli 2 toplumlu federasyon olduğunu kaydetti.

Bunun dışında gidilecek bir yolun felaket getireceğini dile getiren Papapetrou, hali hazırda gerçekleştirilen yakınlaşmaların kaybedilmemesi gerektiğini anlattı.


Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Başkanı, Başbakan Tufan Erhürman, konuşmasında bu gibi toplantılarda bir suçlama oyununa girilmemesi düşüncesiyle bir o tarafın bir bu tarafın eleştirildiğini ancak çözüm isteniyorsa durumun olduğu gibi ortaya konması gerektiğini, bu bağlamda risk alarak farklı şeyler söyleyeceğini dile getirdi.
Annan Planı’nda ne olduğuyla ilgili bir tartışmaya girmek istemediğini ancak Crans Montana’da kendilerinin de orada bulunduğunu ve olayları birebir yaşadıklarını kaydetti.

“Orada öyle bir noktaya gelindi ki, çok küçük hamlelerle sona ulaşılabilirdi” diyen Erhürman, Kıbrıs Rum Lideri Nikos Anastasiadis’in “benim siyasi eşitliği kendi toplumuma kabul ettirmem mümkün değil. Önce bizim taraftaki seçim bitsin onun ardından farklı şeyleri de, iki devletli çözümü de konuşabiliriz” diyerek Crans Montana’dan ayrıldığını kaydetti.

Anastasiadis’in döndükten sonra hemen her konuşmasında çözüme ulaşılmaması konusunda temel mesele olarak siyasi eşitliği ortaya koyduğuna değinen Erhürman, Anastasiadis’in “Eğer siyasi eşitlik bugüne kadarki BM müktesebatında anlaşıldığı gibi anlaşılırsa devlette işlevsellik sağlanamayacaktır” sözlerine işaret etti.

Erhürman, Anastasiadis’in buna çok talihsiz bir örnek verdiğini anlatarak “Mesela hidrokarbon konusunda kararların alınmasında Kıbrıslı Türklerin oyu da aransaydı, bu karar alınamazdı. Dolayısıyla böyle kararlarda illa bir Kıbrıslı Türklerin oyu aranmamalıdır” sözlerine işaret etti.

Siyasi eşitlik kavramını bilen herhangi birinin bunu kabul etmesinin mümkün olmadığını söyleyen Erhürman, bu konu çözülmeden çözüme ulaşılamayacağını dile getirdi.

Anastasiadis’in Crans Montana’dan dönüşte önce gevşek federasyon sonra desantralize federasyon dediğini ve Kıbrıs Türk tarafından kendileri de dahil Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı dahil herkesin bu konuda itirazı olmadığını, konuyla ilgili somut önerinin masaya gelmesi halinde bu konuda ilerlenebileceğini söylediğini anlattı.
Kıbrıs müzakere tarihinde kurucu devletlerin yetkilerinin daha fazla olduğu federasyonu savunan taraf her zaman Kıbrıs Türk tarafı iken merkezi tarafı güçlü federasyonu hep Kıbrıslı Rumların savunduğuna işaret eden Erhürman, destantralize federasyon sözüyle neyin murat edildiğinin hala açıklanmış olmadığını anlattı.

Anastasiadis’in “belli yetkiler kurucu devlete aktarılırsa merkezi devlette yetkilerin alınmasında bir olumlu oya ihtiyaç kalmaz” dediğini ancak bunun söz konusu olamayacağını dile getiren Erhürman, bunun Anastasiadis’le Akıncı’nın yürüttükleri müzakere sürecinde üzerine anlaştığı bir konu olduğuna işaret etti.

Erhürman bugüne kadar varılan uzlaşma noktaları kenara itilirse çözüme nasıl ulaşılabileceğini sordu.

Bu konuları güzellemelerle tartışmanın zamanının geçtiğini anlatan Erhürman, somut şeylerin konuşulması gerektiğini, bu nedenle Cumhurbaşkanı Akıncı’nın defalardır Anastasiadis’e “istediğin neyse somut şekilde söyle” dediğine değindi.

Erhürman, Türkiye ile Akıncı’nın son görüşmesinden sonra yapılan basın toplantısında net bir şekilde, ne çözüm bulunacaksa müzakerelerle bulunacak ve bu BM şemsiyesi altında olacak dendiğine işaret etti.

Bir an önce çözüme ulaşılması istenirken bugün hala telefon ya da elektrik konularının bile çözülemediğini anlatan Erhürman, “Bu olursa KKTC’yi tanımış olur muyum” düşüncesiyle bu tip uzlaşma noktalarından uzak durulduğunu dile getirdi.

Erhürman, bir hukukçu olarak bir devletin tanınmasının böyle olamayacağını anlattı.
Ne kadar çok konuda işbirliği yapılabilirse çözüme ulaşmak konusunda o kadar adım atılmış olacağını dile getiren Erhürman sonuç odaklı bir müzakere süreci başlayacaksa neyin görüşülmesi gerektiğinin de belli olduğunu anlattı.

“Ortak değerlerimiz var ortak sahipliklerimiz var” diyen Erhürman hidrokarbonun bir gerginlik meselesi değil de çözüme motivasyon olması istense ne yapılması gerektiğinin ortada olduğuna işaret etti.

Erhürman, ortada çok net bir tablo olduğunu, Crans Montana’da güvenlik ve garantiler konusunda Türkiye hiçbir adım atmadı denirse kendisinin de, “Neden Crans Montana’dan sonra Anastasiadis özellikle ve sadece siyasi eşitliği tartışma konusu yaptı” diye sorduğunu kaydetti.

“Bizi çözüme götürecek temel ilke paylaşmaktır” diyen Erhürman, kıymetleri de yetkiyi de sorumluluğu da paylaşmak gerektiğini söyledi.

“Siyasi eşitlik kabul edilmiş olsaydı hidrokarbon konusu görüşüldüğünde Kıbrıslı Türkün olumlu oyu aransaydı Türkiye müdahale edecekti ve Kıbrıslı Türkün olumlu oyu çıkamayacaktı” denmesinin Kıbrıslı Türklere hakaret olduğunu söyleyen Erhürman, Kıbrıslı Türklerin kendi iradesini temsil etme sorumluluğuna da bilincine de sahip olduğunu vurguladı.

“Biz Kıbrıslı Rumlar için birileri müdahale edecek de Kıbrıslı Rumlar ona göre karar alacak demiyoruz neden bizim bunu kabul etmemiz beklenir ki?” diye soran Erhürman işlevsel bir yapının ancak o yapıyı oluşturanların her birinin iradesinin o yapıya yansımasıyla mümkün olabileceğini vurguladı.

“Biz de Kıbrıslı Türkler olarak işlevsel bir yapı istiyoruz” diyen Erhürman, siyasi eşitliğin işlevselliğin garantisi olduğunu belirtti.


Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) Genel Başkanı, Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Cemal Özyiğit ise Crans Montana sürecinde barışa ulaşılmış olsaydı bugün çok farklı konuların konuşuluyor olacağını kaydetti.

İki toplumun hala cep telefonlarının kullanımı ya da elektrik kullanımı gibi konularda çözüme varamadığını kaydeden Özyiğit, müzakere sürecinin tarihçesine de değindi.

Süreçte bütün uğraşlara rağmen çözüm alınamadığını dile getiren Özyiğit, kaybedilenin ortak gelecek olduğunu kaydetti.

Gelinen noktada en küçük bir kıvılcımda gelinebilecek noktadan endişe edildiğini ifade eden Özyiğit, hidrokarbon konusunun toplumları çatışma noktasına getirmesinden korkulduğunu söyledi.

“Kaynakları ortak kullanma becerisine sahip olamadık” diyen Özyiğit, barış kültürüne dayalı bir eğitimin önemine işaret etti.

Özyiğit Kıbrıslı Türklerin uluslararası hukukun dışında kalmayı hak etmediğini kaydetti.

Bir çözüme ulaşılıncaya kadar müzakere sürecinin devam edeceğini söyleyen Özyiğit, özlenen barışa en erken zamanda ulaşılması temennisini dile getirdi.
Müzakere sürecinde uzlaşılan konuları tekrar tekrar ele almak yerine uzlaşılmayan konuların ele alınması gerektiğini kaydeden Özyiğit, TDP olarak 11 Şubat metine bağlı olduklarını ifade etti.


DISI Başkanı Averof Neophytou da konuşmacılar arasında sağ görüşte olan tek siyasinin kendisi olduğunu, diğer konuşmacılarla aynı ideolojiyi paylaşmasa da aynı vizyonu paylaştığını kaydetti.

Neophytou “bu ortak vizyon ülkeyi yeniden birleştirmek” dedi.
Mükemmel bir çözüm bulma çabalarının durumu daha kötü bir noktaya götürdüğünü söyleyen Neophytou, her iki tarafta da bazı ütopyalara inanan insanlar olduğunu ancak bu ütopyaların gerçekleşmesinin mümkün olmadığını anlattı.
Kıbrıslı Rumların 80 milyonluk bir ülke olan Türkiye’nin kendileri için tehdit oluşturduğunu düşündüğünü ve 1974’ü yeniden yaşamaktan korktuğunu dile getiren Neophytou, Kıbrıslı Türklerin de 1963’lerin tekrar yaşanmasından endişe ettiğini anlatarak, her iki toplumun hassasiyetlerinin göz önüne alınması gerektiğini belirtti.

“1960 Garantilerinin günümüzde yeri yoktur” diyen Neophytou, AB tarafından düzenlenecek bir izleme mekanizmasının bunun yerine geçebileceğini söyledi.


AKEL Genel Sekreteri Andros Kyprianou, AKEL olarak esas amaçlarının birleşme olduğunu, buna giden yolun da federasyon olduğunu ifade etti.

Crans Montana’nın Kıbrıs sorununun çözümü için önemli bir fırsat olduğunu ve bu fırsatın kaybedildiğini anlatan Kyprianou, Anastasiadis’ten beklentilerinin neyi konuşmak istediğini açıklaması olduğunu dile getirdi.
“BM Genel Sekreteri tarafından ortaya konan yaklaşıma katılıyoruz” diyen Kyprianou, iki liderin de sorunun çözümü için kararlılık göstermesi gerektiğini kaydetti.


Avrupa Birliği Komisyonu Kıbrıs Temsilciliği Başkanı Ierotheos Papadopoulos ise konuşmasında Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’taki faaliyetlerinden bahsetti.

Kıbrıs sorununun çözümü sürecine AB’nin yaptığı katkılara değinen Papadopoulos, iki toplumlu çalışmalara yaptıkları desteklere de değindi.

Kaynak: Havadis Gazetesi, KTOEÖS