Kıbrıs Sorununu çözmek için sürdürülen görüşmeler süreci şekil değiştirmişe benzemektedir. Adamızda kalıcı barışı kurmak için görüştüğünü iddia eden liderler öze yönelik tek söz açıklama yapmazken masa başında kendi toplumlarını oyalamaktan ve efendilerine hizmet edecek davranışları göstermekten öteye gidememektedirler. İki lider de kendi toplumlarını temsil etmekten çok yabancılara uşaklık yapar pozisyonuna düşmüşlerdir. Olası bir antlaşma, normalleşme ve ortak bir vatan yaratma olgusu dışında hiçbir yolun adada yaşayan halkların çıkarına olmayacağı bilincinden yoksun ya kendi gündemleri ile, ya da çıkar odaklarının, büyük şirketlerin sözcülüğünü yapmaya devam ederek Kıbrıs Türk/Rum halkıyla dalga geçmeye devam etmektedirler.
Büyük Ortadoğu’nun bir parçası konumuna getirilen Kıbrıs Sorunu çözümden çok gazın, petrolun, ticaretin sorunsuz yapılması ve büyük devletlerin çıkarları meselesine dönüştürülmüştür. Kıbrıs Sorunun çözülmesinde samimi olduğunu söyleyen Türkiye yetkilileri ve TC Elçiliğinin bildik tutumunda dahi hiçbir şey değişmemiştir. Adanın her iki bölgesinde de uygulanan asimilasyoncu, entegrasyoncu politikalar, dayatılan paketler halkların boğazını sıkmış ve Kıbrıs sorunu dahil her alanda devre dışı kalmalarını sağlamıştır. Şu anda gerçekleştirilen görüşmelerle çözüme ulaşmak mümkün değildir. Görüşüyor gibi masada bulunan ve hizmet ettikleri çevreleri memnun ederek prim toplamak isteyen sözde toplum liderlerinin ne görüştüğünü bilen yoktur.
Güven yaratmak için kapıların açılması, geçişlerin serbest bırakılması, soygun sigorta sisteminin kaldırılması dahil toplumların günlük hayatına doğrudan etki edecek yüzlerce pratik uygulama varken Maraş’ın açılması, mayınların temizlenmesi gibi görünmeyen ve en az Kıbrıs sorunu kadar çaba isteyen konuların gündeme getirilmesi bile YA TOPLUMLARLA DALGA GEÇMEK YA DA KIBRIS SORUNUNU YENİ BİR RAYA SOKMAK İÇİN ortaya atılmaktadır.
Kırk yıldan fazla devam eden görüşmeler, binlerce yazılı doküman varken Güney Afrika’ya tecrübe kazanmak için gidilmesi dalga geçmenin de ötesine geçildiği izlenimi vermektedir. Özellikle Kıbrıs Türk Toplumunun siyasi eşit ortak olmaktan çıkarılıp, sömürge koşullarına mahkûm edildiği bir dönemden geçilmektedir.
Adamızın kuzeyinde oluşturulan rantçı, ırkçı, tarikatçı rejimin bekçileri konumundakilerin sadece koltuk ve seçilme derdi sürmektedir. Kıbrıs Türk toplumunun tüm yaşam alanlarına müdahale edilirken sözde liderlerin gündemi ve edilgenliği ihanet boyutuna varmıştır. Adanın kuzeyinde oluşan takiyeci AKP politikaların mimarı TC Elçiliğidir. Bugün ülkücülerin saldırıları, silahların patlamaları, mafya usulü hesaplaşmalar, nüfus politikaları, kurumların TC sermayesine peşkeş çekilmesi, okul yerine off-shore bankaların, gazinoların, camilerin, külliye, kumarhanelerin, bet ofislerin, gece kulüplerinin açılması devam etmektedir.
Talep var gerekçeleriyle Kıbrıs Türk Toplumunun hayatına her alanına müdahale edilmektedir. Kutlu doğum haftası etkinlikleri üniversitelerin içine kadar sokulmuştur. Kıbrıs’ın kuzeyi Rumcu, Kürt-Türk, Türkiyeli-Kıbrıslı, Dindar-laik, Sünni-Alevi gibi yeni bölünmelere itilirken aynı durum güneyde pişirilmektedir. Irkçılık, tarikatçılık, bölücülük adanın her iki tarafında rejimden beslenenlerce derinden örgütlenmektedir.
Kıbrıs Türk/Rum Toplumlarına dayatılan ekonomik, siyasi, kültürel, dinsel, ırkçı politikaların merkezi aynıdır. Kıbrıs’ta toplumların arzuladığı çözüm istenmemektedir. Halkların buna müsaade etmemesi, dur demesi zamanı gelmiştir. Sn. Anastasiadis ve Sn. Eroğlu dalga geçmeyi bırakmalı ve adamızda kalıcı bir barışı tesis edecek ön antlaşmaya odaklanmalıdırlar. Eğer odaklanamıyorlarsa da koltuk doldurmaya devam etmemelidirler.
Halklarının lideri olduğunu iddia eden liderler çocuklarımızın bir bir adadan göç ettiği idrakine varmalıdırlar. Halkının yaşam hakkının dahi kalmadığı bir adada çözümün artık BEYTANBAL KALSIN’dan öteye anlam taşımayacağını unutmamalıdırlar.
Tahir GÖKÇEBEL
Başkan
Yönetim Kurulu (a.)