8 Mart Organizasyon komitesi olarak, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, bu yıl da Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde adalet, eşitlik, özgürlük ve demokrasi taleplerimizi hep birlikte dile getirmek için bir araya geldik. Kadınlar ve LGBTQ bireyler olarak, yaşamın her alanında karşı karşıya kaldığımız ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel hak ihlallerini dile getirmek, toplumsal cinsiyet eşitliği ve insan hakları temelinde inşa edilecek adil bir düzen talebimizi haykırmak için bu yıl da sokaklarda olacağız!
Bizler, uzunca bir süredir dünyanın çeşitli yerlerinde uygulamada olan neoliberal politikaların, başta kadınlar olmak üzere, çocuk, göçmen, azınlık, engelli ve benzeri birçok sosyal grubun daha çok yoksullaşmasına, sömürülmesine ve ötekileştirilmesine neden olduğunu farkındayız. Bir süredir ülkemiz Kıbrıs’a da “kalkınma” ve “çağdaşlaşma” adı altında zerk edilen, fakat emekçilerin haklarının budanması, kurumlarımızın yeşil sermayeye peşkeş çekilmesi, ekolojik sistemimizin mahvedilmesi ve insanlarımızın yoksullaştırılmasına hizmet etmekten başka bir işe yaramayan neoliberal paketlerin yarattığı yıkıma karşı ses veriyoruz! Çünkü bizler neoliberal politikalar sonucunda ortaya çıkan sosyal güvenlik haklarındaki erozyon, enformel sektörün genişlemesi, sendikal haklarda gerileme, esnek çalışma saatleri vb. gibi durumların kadın emeği ve bedeni üzerinde yarattığı yıkımı çok iyi görüyor ve bu yıkıma isyan ediyoruz! Ev eksenli çalışan kadınlar başta olmak üzere, sosyal güvenlik hakları garanti altına alınmamış, kayıt-dışı, sendikalaşma hakkı olmayan tüm kadınların insanca çalışma koşullarına ve adil ücret uygulamalarına kavuşmaları için mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu mücadeleyi verirken, kadınların ekonomik haklarının sadece “eşit işe eşit ücret” ilkesinden ibaret olmadığını söyleyecek, “kadın görevi” olarak ezberlenmiş bakım hizmetlerini ücretsiz olarak verecek kreş ve yaşlı bakım evlerinin açılması talebimizi de dile getirmeye devam edeceğiz.
Toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin gündelik hayatın dokularına sinmiş ve normalleştirilmiş eril iktidar biçimlerini yerinden eden bir mücadele olduğunun bilinci ile, evde, sokakta, işyerinde karşılaştığımız cinsel şiddet ve mobbing’e (yılıdırma) karşı susmayacağız. Kadınların ölümüne, yaralanmasına, yalnızlaştırılmasına neden olan psikolojik, fiziksel, cinsel ve ekonomik şiddetin ortadan kaldırılması için gerekli yasal ve kurumsal düzenlemeler kadar, toplumsal cinsiyet temelli her türlü şiddetin yok edildiği başka bir yaşam tahayyülünü gerçekleştirmek için dayanışma içinde olacağız.
Kadına yönelik şiddettin ırkının, dilinin, dininin veya milliyetinin olmadığı gerçeğinden hareketle, ülkemizde devlet eliyle yürütülen seks köleliğinin son bulması için başlattığımız mücadeleyi de kararlı bir şekilde devam ettireceğiz.
Seks kölesi yapılan kadınların uyruğuna bakarak, onların maruz kaldığı sömürüyü görmezden gelen ırkçı ve milliyetçi zihinsel yapıların, sadece toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir düzen için değil, çoğulcu ve barışçıl bir Kıbrıs için de engel olduğunu düşünüyoruz. Din dil, etnisite ve ırk ayrımı yapılmaksızın, Kıbrıs’ta yaşayan tüm halklarla barış içerisinde yaşamak isteyen bizler, Kıbrıs Sorununu kalıcı ve adil bir çözüme kavuşturacak olan zihniyetin milliyetçi, militarist ve ırkçı yapılardan değil, tüm toplumsal kesimlerin hak ve özgürlüklerine alan açacak çok kültürlü ve farklılığa tahammülü şiar edinmiş bir dünya bakışından geleceğini düşünüyoruz. Bu bağlamda Kıbrıs Sorunu’nun çözümü için mücadeleye devam ederken, inşa edilecek barış sürecinin sadece Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum halklarının değil, ülkemizde yaşayan azınlıkların da çıkarlarını gözetmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Yaşasın 8 Mart
Yaşasın Kadın Dayanışması!